Kurban Farz mı, Geleneksel mi?
Kurban kelimesi “k-r-b” kökünden türemiş bir kelimedir ve fiil olarak “manen yaklaşmak, yakın olmak”, isim olarak ise “kulu Allah’a yakınlaştıran ve kişinin çok önem verdiği bir nimetinden fedakarlık yaptığı araç, vasıta, vesile” edilen herhangi bir şey demektir.
Kurban kesme konusuna Kur’an ile açıklık getirilmiştir. Konuya Hac-27. ayet ile, ile başlayalım:
Hac-27. “Ya İbrahim! Tüm insanları Hac’ca çağır ki gerek yaya olarak ve gerekse deve gibi çeşitli taşıyıcılarla uzaklardan da olsaHac’ca gelsinler”.
Hac-28. ayette de, Hac eğitimi mezuniyet törenleri için gelmiş olanların Kurban Kesme işlemini de, muhkem /değişmez bir hüküm olarak yerine getirmeleri gerektiği belirtilmiştir.
Hac-28.“Gelsinler ve Hac’da iken hem kendileri için bir takım yararlara (duygusal, sosyal, kültürel ve ekonomik) muhatap olsunlar, hem de Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlardan, belirlenmiş eğitim günlerinde, Allah’ın adını anarak ve Allah’ın rızası için kessinler ve bir kısmını hedy olarak bağışlasınlar, bır kısmını kendileri de yesin ve sıkıntı içindeki muhtaçlara /yoksullara da yedirsinler“.
Görüldüğü gibi, Kurban kesmede Hacı olma eğitiminde olanlara ve törenler için katılanlar tarafından Allah’ın rızası, şükretme ve gıda yardımı yapılması amaçlanmaktadır.
Yine, ete, kana ve bunların miktarı gibi şekilsel ibadet etmelerden ziyade, takva içinde olmak, imanlı ve Salih /olumlu ameller gerçekleştirmenin de ön planda olması gerektiği, dolayısıyla da yapılan yardımın, amacına uygun fayda sağlayıp sağlamadığının önemsendiği vurgulanmaktadır.
Hac-37. Ve şunu iyice bilesiniz ki, size Allah’ın rızasını kazandıracak olan kurbanlarınızın eti ve kanlarının azlık ve çokluğu değil, sizin içtenlikle Allah’a olan bağlılığınız ve takva içinde /muhkem değişmez ana hükümlere uyamamaktan korku içinde oluşunuzdur.
Hac sırasında kurban kesme hükmü, ayrıca Hac-34 ve Bakara-196 ncı ayetlere göre, Hz. İbrahim zamanında Allah’a teslim olmayı pekiştirmek, mezun olanların şükretmesi ve Mekke ile çevre insanları muhtaç oldukları için gerekli kılınmıştır.
Hac-34. Bu kurallardan olan kurban kesmeyi, Kâbe’ye gelen bütün toplumlara, onlara rızk olarak verdiğimiz hayvanlardan keserken de Allah’ın ismini anmayı yerine getirmeleri için gerekli gördük. Böylece de tek ilahınız olan Allah’a tam teslim oluşunuzu pekiştirmek istedik. Ya Muhammed! İşte bu şekilde içtenlikle teslim olanlara olumluluklarla karşılaşacaklarının müjdesini ver.
Bakara-196’ncı ayette, Hacı olana bile, Mekke dışında ve memleketinde kurban kesmeye müsaade edilmediğini görüyoruz.
Bakara-196…..Herhangi bir nedenle kurban kesemeyenler, Hac günlerinde üç gün, memleketine dönünce de yedi gün olmak üzere, toplam on gün oruç tutsun. Bu uygulama, ailesi Mescid-i Haram’ın /Kâbe’nin bulunduğu şehirde yaşamayanlar için geçerlidir.
Bakara-196. ayet ile açıkça Kurbanın sadece Hac için Mekke’de olanlara sınırlı farz bir uygulama olduğu belirtilmekte olup, Hac dışındakiler için böyle bir uygulamanın farz hükmü söz konusu edilmemektedir.
Kurbanın sadece Hac sırasında kesilmesini Hz. Muhammed’e atfedilen şu sözü pekiştirmektedir;
“Resulullah’a: “Hangi hac daha efdaldir?” diye sorulmuştu. “Yüksek sesle telbiye getirilip, kurban kesilerek yapılan hac!” diye cevap verdi- Ebubekir-i Sıddık- Kütubu sitte-1171.
Dolayısıyla Hac dışında olan Kurban kesme uygulaması dinsel değil, tamamen GELENEKSEL BİR UYGULAMA olmaktadır.
Bu görüşü ayrıca şu ayetler desteklemektedir:
Feth-25. Bildirilen muhkem /değişmez ana kuralları inkâr eden o küfre sapmış olanlar, sizin Mescid-i Haram’ı /Kâbe’yi ziyaret etmenizi ve Hac sırasında hazırladığınız kurbanları kesip gerekeni yapmanızı engellemektedirler.
Maide-2. Ey iman edenler! Hac sırasında Allah’ın helal kıldığı şeylere, savaşmanın haram /yasak edildiği Hac ayına, Hac sırasında Allah’a kurban edeceklerinize, kurbanların kimlere ait olduklarını belirleyen süslerine ve Rablerinin iyilik ve rızasını umarak Kâbe’ye gelenlere saldırarak ve engellemeye kalkarak saygısızlık etmeyin.
Hac-29. “Kurbanı kestikten sonra da, temizlenmesi gereken yerlerini temizlesinler, daha yapmaları gerekenleri /diğer Hac kurallarını yerine getirsinler ve o eski güvenli evi /Kâbe’yi tavaf etsinler” diyerek insanlara bildirmesini istemiştik.
Hacı adaylarının Mekke’de kestikleri kurban, Hedy Kurbanı olarak isimlendirilmektedir.
Zamanla da bu kurban konusu, kendi içinde Şükür Kurbanı, Ceza /Keffaret Kurbanı, Adak Kurbanı, İhsar Kurbanı ve Nâfile (Tatavvu’) Kurbanı olmak üzere 5 çeşit olmuştur.
Kurban kesme uygulamasını kabul edenler tarafından Hac dışında kurban kesme adeti için 3 dayanak ileri sürülmektedir:
- Rivayete göre, ilk doğan 2 kızdan güzeline kavuşmak amacıyla, Adem’in 2 erkek çocuğundan hayvancılıkla geçinen Hâbil bir koç, çiftçilik yapan Kâbil ise bir deste ekin adamıştı.
Hâbil ile Kâbil’in Allah’a adak hadisesi insanlık tarihindeki ilk “adak kurbanı” olmaktadır.
Maide-27’nci ayete göre Allah’ın her adak veya kurbanın değil, kişinin takva durumuna göre bazılarının kabul, bazılarının da ret edileceği vurgulanmaktadır.
Maide-27. “Ya Muhammed! Onlara Adem’in iki oğlunun (Habil ve Kâbil’in) gerçek olan olayını anlat. Şöyle ki; “Ademin iki oğlu, Allah’a birer kurban adamışlardı da birisininki (Habil’in) kabul edilmiş, diğerininki (Kâbil’in) kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğer kardeşine; ‘Seni öldüreceğim’ demişti. Kurbanı kabul edilen de ‘Allah ancak takva içinde olanların kurbanını kabul eder.
- Eski çağlarda, ailenin ilk çocuğu Tanrı’ya ait kabul edilir ve ona kurban edilmesi inancı vardı. İşte Hz. İbrahim zamanında, hem gelenek haldeki bu inancın kaldırılması, hem de Hz. İbrahim’in Tek Allah inancını sınamak amacıyla, ilâhî sistem tarafından, ilk oğlu olan İsmail’i kurban ettiği rüyada gösterilmiştir.
Hz. İbrahim’in, bu rüyaya uyması takdir edilerek, bu defa sürüsündeki en sevdiği koçu kurban etmesi, yani feda etmesi yine rüya ile gösterilmiştir.
Saffat-102. Çocuk, buluğ çağına gelince İbrahim: “Oğlum! Rüyamda seni boğazlamaya kalkıştığımı gördüm. Sen bu duruma ne dersin ne düşünürsün?” deyince çocuk; “Babacığım, Sen emrolunan şeyi yap. İnşallah beni dünya güçlüklerine karşı sabredenlerden bulacaksın” diye cevap verdi. 103. Böylece her ikisi de Allah’a tam teslim olmuş olduklarını da ifade etmiş oldular. Herkes kendi çadırına çekilince de, 104. Biz, “Ya İbrahim! Sen rüyanın gereğini yapacağını ve Allah’a olan güvenini de içtenlikle benimsemiş olduğunu ispatladın. Biz Senin içtenlikle iman etmen gibi, iman edip olumlu ameller gerçekleştirenleri /muhsin olanları mutlaka ödüllendiririz” diye seslendik.
Saffat-106. Bu olay gerçekte İbrahim ve oğlu için ciddî bir sınavdı. 107. Ve Biz İbrahim’e oğlunu Mekke’de terk etmeyi /kurban eder gibi kaybetmeyi göze almasına karşılık bir ödül olarak ve kurban etmesi için sürüsüne bir koç verdik.
Ayette geçen “Boğazlamak” ifadesi, “bir kimseyi öldürmek üzere kesmek” anlamında olduğu gibi, ayrıca “çok sevip bağlanmış olunan bir şeyden ayrılma fedakârlığını göstermek, beraberliğin mutluluğundan vazgeçmek, bağlılığını kurban etmek, Saffat-107’nci ayette geçtiği gibi canlı ise onu yapayalnız bırakmak ve bile bile çok sıkıntıya girmesine yol açmak, zora sokmak” anlamında da kullanılmaktadır.
Bu olay, Hz. İbrahim’i “Allah için, sevdiklerinden vazgeçme” konusunda imtihan etme amacı yanında, eski toplumlarda uygulanan ve ergenliğe varan bir erkek çocuğu, bir tapınağın önünde kurban etme geleneğini kaldırmak amacı ile gerçekleştirilmiştir.
Yoksa bir insanın kurban edilmesinin istenmesi, Maide-32’nci ayette belirtilmiş olduğu gibi, Allah’ın “bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir” sözüne terstir.
Saffat-108 ve 109. ayetlerde, Hz. İbrahim’e böylesi bir farklı uygulama yaptırılmasının, onun insanlara örnek olması için düzenlenmiş olduğuna değinilmiştir.
Saffat-108. Allah’a verdiği sözde durmasını ve çok sevdiği oğlundan ayrılmayı gerçekleştirmesiyle Biz, gelecek kuşaklar için İbrahim’i bir örnek kıldık. 109. Böylece deistedik ki, çağlar boyunca İbrahim’e selâm edilsin /olumlu dualar gönderilsin.
Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i kurban ettiğini gördüğü rüyayı, Allah tarafından “farz” bir emir olarak algılamış ve bunu yerine getirmeye teşebbüs etmiştir. Daha sonra, oğlunun yerine sevdiği bir koçu, yeni inşa ettikleri ve din eğitimi başlattığı Kâbe’de ve din eğitiminden mezuniyet sonu kutlama sırasında kurban etmeyi ve bir bayram sevinci ve kutlama, Allah’a teşekkür etme törenleri şeklinde yerine getirmiştir.
Onun bu uygulaması ile de, ilk çocuğu kurban etme yerine hayvan kurban etme gelenekselleşmiştir. Daha sonra bu uygulama Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani dinlerinde, yılın belli aylarında dinî törenlerle hayvan şeklinde kurban sunma, bayram kutlamaları yapma geleneği şeklinde devam ettirilmiştir.
Böylece Âdem’in iki oğlu Hâbil ve Kâbil’le başlayan adak şeklindeki kurban ibadeti, dinî bir ibadet olarak, peygamberlik silsilesi içerisinde yüzyıllar boyunca ilerleye ilerleye Hz. İbrahim ve İsmail’e ulaşmış, onlarla hac eğitiminin bir parçası şekline dönüşmüş ve yine aynı peygamberler silsilesi yoluyla yüzyılları takip ede ede ve zaman içinde eğitimsiz, sadece bayram şeklinde gelip Hz. Muhammed’e kadar devam etmiştir.
Hz. Muhammed de Kâbe’deki bu geleneği, Hacı olma diye tanımlanan Kur’an eğitimini tamamlamış olmanın mezuniyet töreni kutlaması ve bu sırada kurban kesme şeklinde devam ettirmiştir. Hz. Muhammed, 23 yıl gibi uzun bir Kur’an eğitimi yapmış olduğu için, tek bir defa ve sadece mezuniyet töreni uygulamalarını “VEDA HACCI” ismi altında gerçekleştirmiştir.
Ancak peygamberimizin vefatından sonra Mekke’de Kur’an eğitimi uygulaması tekrar kaldırılmış ve sadece mezuniyet kutlamasının törensel şekilleri olan Kâbe’nin tavaf edilmesi, Safa ve Merve arasında Say yapılması, Arafat’ta Vakfe, Müzdelife’ye gitme, Mina’ya geçilip Şeytan taşlama şeklinden sonra kurban kesme ve tıraş olma veya saçtan bir miktar kesme ile sonlandırılmıştır.
Böylece de eski Sami toplumunda insan kurban etme, sadece bir gelenek ayini iken, İbrahim’in hayvan kurban etme uygulamasında, Allah’a tam bir teslimiyetin ifadesi ve oğlunu kurtarmış olmanın kutlaması olarak BAYRAM olmuştur. Çünkü O’na göre, Allah böyle istemiştir.
İşte bu eylemle Hz. İbrahim, içten imanın bir göstergesi olarak, hayvan kurban etme olarak yeni bir dinsel uygulamayı başlatmıştır.
Hz. İbrahim, bu bayram kutlama ve törenleri ile kurban kesme uygulamasını, Kâbe eğitim okulunda yaptığı 3-4 aylık “DİN EĞİTİMİ” ni bitirip HACI ÜNVANLI BELGEYİ alanların, diğer bir ifade ile “din eğitimi verebilir” aşamaya ulaşanların mezuniyetlerini kutlama törenleri ile birleştirmiştir.
Böylece de Mekke’ye gidiş, din eğitimi ile Hacı olma, Hacı eğitimindeki öğrencilerin ihtiyaçları ve şükür için Kurban kesme ve mezuniyet töreni birlikteliği şeklinde devam ettirilmiştir.
Ve önceleri “MEZUNİYET BAYRAMI” iken, zamanla dinde ayrışmalar oldukça din eğitimi yapılmaz olmuş, dolayısıyla da uygulama sadece törenlere kalmış ve “KURBAN BAYRAMI” ismi ile devam ettirilmiştir.
Dolayısıyla asırlardır olduğu gibi, halen de yapılan, Kur’an eğitimsiz, dolayısıyla da din eğitimi verebilecek Hacı yetiştirmesiz, sadece mezuniyet töreni ritüelleri olmaktadır.
Kuzey ve Orta Asya toplumlarının Tengri (Tek Allah) inancında, kötü Ruhların etkisiyle bozulan huzurun yeniden sağlanabilmesi, insanların başarılı, sağlıklı ve varlıklı bir yaşam sürmeleri, ailede hastalık olmaması, hayvanların ölmemesi, yiyeceğin eksilmemesi, yağmurun yağması, savaşlarda zafere ulaşılması veya barışın ve anlaşmaların onaylanması gibi dilekler kurban nedenleridir. Allah’a ve iyelere (yetkin idarecilere) kurbanlar sunulur. Kurbanlar kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılır.
Kansız kurbanlar araga /rakı, şarap, kımız, süt, yağ, buğday, darı, tütün gibi içecek ve yiyeceklerden oluşan “Saçı”, doğaya salınan hayvanlardan oluşan “İduk” ve ağaçlara veya Şaman davullarına bağlanan bezlerden oluşan “Yalma” şeklindedirler (Erman Arif. Şamanizm. “Adıyla Örtülen Tengricilik”. Gece kitaplığı. Ankara, 2015, s.56-57).
- Kurban için ileri sürülen 3. dayanak Kevser suresinde bulunan “nhar” kelimesidir. Hanefi Mezhebi Fıkıhçıları, Kevser suresini örnek göstererek, şartları taşıyan herkesin kurban kesmesini vacip kabul etmişlerdir. Şafii, Maliki ve diğer fıkıh mezhepleri ise kurban kesmeyi vacip değil sünnet olarak kabul etmişlerdir.
Kevser-1. Ya Muhammed! Biz Sana Kevser ile bolca nimet ve mutluluk dolu bir hayatı verdik, şanını yücelttik.2. Şimdi Sen, tüm bu verdiklerimize karşılık Allah’a yönelik salli faaliyetine (Allah’a ve yaratılanlara yardımcı olma çabana) devam et ve kendini kurban edercesine Rabbine ada /her şeyinle O’na yönelip Sen de O’nun şanını yücelt. (1. İnna a’taynakel Kevser. 2. Fe salli lirabbike venhar).
“Nhar” kelimesi için 25 Mealin 18’inde Kurban kes, 7’sinde yoğun bir Çaba göster denmiştir. Demek ki ayetin anlamında tek bir doğru yok.
Bu kelimenin sağlaması ve hangi anlamda olduğuna bakalım: Duha-10 nuncu ayette de olduğunu ve “9. Sakın Sen de yetime kötü davranma ve onu üzme, 10. Ve gerçekten ihtiyacı olanı da geri çevirme /olumlu olacak çabanı esirgeme-La tenhar – öneri” anlamında kullanılmış olduğunu görüyoruz.
“Nhar” kelimesi ayrıca “olumsuz nefslerini öldürmek, becerikli olmak, fedakârlıkta bulunmak, kendini kurban edercesine gayret içinde olmak, çırpınmak” anlamında da kullanılan bir kelimedir “Ragıp İsfahani. Müfredat, s. 1038’de – Eğer Kurban anlamında kullanılacaksa, bunun Hac Kurbanı olduğunu vurgulamıştır”.
Ayetlere göre Kurban, bir Hac uygulamasıdır. Böylece Kurban Bayramı, kurban kesme ve kavurma yapma ve ihtiyacı olandan çok, yakındakilere et dağıtım ayından çıkarılmalı ve başkasının:
“Acaba kesti mi, niye kesmedi, ne kesti acaba” sözlerinden ve mahalle baskısından kurtarılmalı ve GERÇEK MUHTAÇLARIN, BELİRLENEN İHTİYAÇLARININ GİDERİLMESİ VE ONLAR İÇİN BAYRAM’a çevrilmelidir. Yani bir YARDIM BAYRAMI olmalıdır.
Yapılacak yardım, özellikle okuma güçlüğünde olan öğrencilere veya başka muhtaç olanlara doğrudan veya bir Vakıf ve dernek aracılığı yapılmalıdır.
Kurban Bayramının, muhtaçların gerçek ihtiyaçlarının Allah Rızası için karşılandığı ve onlara bayram sevincinin yaşatıldığı bir bayram olması dileklerimle. İnşallah!!!!!